ibraname-devri-kapandimi

İbraname Devri Kapandı mı?

Son dönemlerde İK uygulamacıları tarafından bize sıkça sorulan sorulardan birisi ibraname uygulamalarına ne şekilde devam edileceği şeklinde. Birçok kişi ibranameye ilişkin yeni yasal düzenlemenin uygulanmasının çok zor hatta imkânsız olduğunu düşünüyor.

Son dönemlerde İK uygulamacıları tarafından bize sıkça sorulan sorulardan birisi ibraname uygulamalarına ne şekilde devam edileceği şeklinde. Birçok kişi ibranameye ilişkin yeni yasal düzenlemenin uygulanmasının çok zor hatta imkânsız olduğunu düşünüyor.

Yeni Düzenleme

Öncelikle yeni düzenlemeye bakalım: Borçlar Kanunu’na göre işçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması, ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu, alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şart. Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüz (m. 420/2) sayılacak.

Yine, hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmünde sayılacak, bu hâlde dahi ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması zorunlu (420/3) olacak. Ayrıca bu hükümler destekten yoksun kalanlar ile işçinin diğer ya- kınlarının isteyebilecekleri dâhil, hizmet sözleşmesinden doğan bütün tazminat alacaklarına da uygulanacak (420/4).

Miktar içermeyen ibranamelerin, işçi bakımından aleyhte bir durum yarattığı uzun zamandır tartışılan bir konuydu. Zira “…kıdem tazminatımı aldım, başka alacağım yoktur, işvereni ibra ederim” şeklinde bir ibraname eski dönemde işçinin kıdem tazminatı alacağını tamamen ortadan kaldırmaktaydı. Bu noktada ibranamelerin değişik yönlerden sınırlanması akademik çevrelerde ve uygulamada da sıkça tartışılıyordu. Ancak Borçlar Kanunu’nun bu düzenlemesi “sınırlama” kavramını aştı, deyim yerinde ise, ibranameler tamamen etkisiz hâle getirildi.

“İbra” Mı ” İfa” Mı?

Maddede ibradan bahsedilmekle birlikte, içerikte “ibra” kavramını dahi görememekteyiz. İbranın yerini, deyim yerindeyse “ifa” aldı. Ulaşmaya çalıştığı hedef yönünden hükümde aşırılığa kaçıldı. Bir kere, işçinin alacaklarını ödedikten sonra kendisine “1 ay sonra işyerimize geliniz, ibraname imzalayınız” gibi bir teklifte bulunmanın mantıksızlığı açık. Kolay kolay kimse parasını aldıktan 1 ay sonra gelip ibraname imzalamaz.

Zaman zaman bize “İşçinin elinden 1 ay sonrasının tarihini taşıyan ibraname alsak olur mu?” şeklinde sorular geliyor. 20.11.2007 tarihli Yargıtay 9. HD kararı herhalde bu sorulara verilecek en iyi yanıt olacak:

Örnek Yargıtay kararı:

“…Davacı işçi 30.6.2005 günü saat 9.05’te noterde düzenlenen ihtarnamesinde, 13.6.2005 tarihinde iş sözleşmesinin feshedileceğini öğrendiğini, ancak ödeme alabilmesi için istifa etmesi gerektiğinin söylendiğini, yasal haklarına kavuşmak için bu ihtarname tarihinde ya da ileriki tarihlerde ibraname ve her türlü belgeleri müzayaka halinde olduğu için imzalayacağını ve geçerli olmadığını belirtmiştir. Davacı, aynı gün işyerinden ayrıldığına dair istifa belgesini imzalayarak işverene vermiş ve ibranamede davaya konu alacaklar dâhil her türlü hakkını aldığını beyan etmiştir. Noter işleminde saat yazılı olup somut olayda işçinin işye- rinde bu belgeleri imzalaması ve haklarının ödenmesinin ardından notere giderek saat 9.05’te işlem yapması mümkün görülmemiştir. Mahkemenin bu yönlü kabulü de dosya içeriğine uygun değildir. Davacıya ihbar ve kıdem tazminatı ile bir kısım isçilik alacaklarının ödenmesi için istifa belgesi ile ibraname düzenlediği dosya içeriği ile sabit olmuştur. Kaldı ki davalının hak kazanmadığı savunması ile ibraname içeriği birbiriyle çelişkilidir. Bu nedenle ibraname sebebiyle davanın reddi de yerinde olmamıştır” ( Esas No. 2007/27454, Karar No. 2007/34667).

Görüleceği üzere bu durumda işçi notere giderek işverene böyle bir belge imzalamadığına dair ihtarname gönderebilir; üstelik işverenin başı sahte belge düzenlemekten derde de girebilir.

Sonuç olarak,

Borçlar Kanunu’muzun ibraname ile ilgili hükmünü, isabetli bulmaya olanak yok. Bu model içinde de bizce çözüm üretmeye olanak bulunmuyor. Artık ibra belgelerinin içerdiği ödemeyi gösteren basit birer makbuz gibi yorumlamaktan başka çare yok görünü- yor. Burada İK uygulamacılarının ve hukukçuların ibranameyi zorlamak yerine kurum (işveren) kayıtlarını güçlendirmelerini tavsiye ediyoruz. Yine hukukumuzda batıda olduğu gibi, karşılıklılığı temel alan sulh sözleşmelerinin bilimsel altyapısının kurulması ve bunların devreye sokulması da bizce uygulamayı rahatlatacak.

 

Doç. Dr. Erdem Özdemir

 

Hakkında iskanunu

Göz atın

Ücretsiz İzin İle İlgili Bilinmesi Gerekenler

Ücretsiz İzin İle İlgili Bilinmesi Gerekenler

Çalışanlar zaman zaman haklı sayılabilecek nedenlerle bir veya birkaç gün ücretsiz izne ihtiyaç duyabilirler. Örneğin …