İşverenlerin çalışma hayatı ile ilgili ödemekle yükümlü tutulduğu kalemler; ücret ekleri, sigorta primleri, vergiler, işe iade davası gereği hükmedilen boşta geçen süre ücreti ile işe iade tazminatı, kıdem ve ihbar tazminatı, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun iş kazası ve meslek hastalığı nedeniyle sigortalı için yapmış olduğu harcamalar ile bağladığı gelir ve aylıkların sermaye değerleriyle sınırlı kalmıyor, bu liste uzayıp gidiyor.
Cüneyt DANAR
MESS Müşavir Avukatı
İşverenlerin çalışma hayatı ile ilgili ödemekle yükümlü tutulduğu kalemler; ücret ve ekleri, sigorta primleri, vergiler, işe iade davası gereği hükmedilen boşta geçen süre ücreti ile işe iade tazminatı, kıdem ve ihbar tazminatı, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun iş kazası ve meslek hastalığı nedeniyle sigortalı için yapmış olduğu harcamalar ile bağladığı gelir ve aylıkların sermaye değerleriyle sınırlı kalmıyor, bu liste uzayıp gidiyor.
Hukuku zorlayan mahkeme kararlarıyla söz konusu kalemlere, kanunen işverenin sorumlu olmadığı başka yükümlülükler de ekleniyor. Örneğin iş kazasına ilişkin yargı kararlarında, sosyal güvenlik sistemimizin zayıf olmasının, sigortalının bu haklardan mahrum kalması anlamına gelmeyeceği sebep gösterilerek, işverenlerin kusursuz sorumlu olduğu kabul ediliyor ve söz konusu harcamaların bir kısmı için Kurum tarafından işverenlere rücu ediliyor. Oysa ki kusuru bulunmayan işverenin; kaçınılmazlık ilkesi gereği iş kazası ve meslek hastalıklarında Sosyal Güvenlik Kurumu’nun yapmış olduğu ödemelerden dolayı sorumluluğu bulunmuyor. Sosyal güvenlik sisteminin zayıf oluşunun faturasının işverenlere kesilmesi yönündeki anlayış ne yazık ki değişmiyor. Bu anlayışın son örneği olarak işsizlik ödeneğinin de işveren tarafından ödenmesi gerektiğine ilişkin yargı kararı bulunuyor.
Yerel mahkemeye göre işsizlik ödeneğinden kusurlu işveren de sorumlu
Bu yazımızda değineceğimiz mahkeme kararı Yargıtay tarafından isabetli olarak bozuluyor ama sebebi ilginç.
Yargıtay’ın 6.7.2006 tarih ve 2006/1151 Esas, 2006/20034 Karar sayılı kararına konu olayda işçi kıdem ve ihbar tazminatı, fazla çalışma ücreti, hafta ve genel tatil ücretlerinin yanı sıra, işsizlik ödeneği alacağını da içeren bir dava açıyor. Yerel mahkeme isteği kısmen hüküm altına alıyor. Yazımıza konu olan da, mahkemece kabul edilen kısmın içinde işsizlik ödeneğinin de olması.
Karar temyiz edilince dosya Yargıtay’ın önüne geliyor. Yüksek Mahkeme’nin kararında özetle; işsizlik ödeneğinin yükümlüsünün İŞKUR olduğu, işverenin kusurlu davranışı nedeniyle işçinin İŞKUR’dan işsizlik sigortası talep etmesinin imkansız hale gelmesi nedeniyle, işverenden genel hükümlere göre zarar karşılığı tazminat talep edebilmesinin mümkün olduğu ancak, davada işçinin böyle bir talebi bulunmadığı için işsizlik ödeneğinin işverenden tahsili yönünde karar verilmesinin hatalı olduğu, bu nedenle kararın bozulması gerektiği ifade ediliyor.
Karar sonuç itibarıyla işsizlik ödemeği yönünden işveren aleyhine hüküm tesis edilmesini hatalı buluyor ancak, karardaki önemli noktalara değinmekte yarar var.
İşsizlik ödeneğinin sorumlusu işveren değildir
Kararda işsizlik ödeneğinin yükümlüsünün İŞKUR olduğu açıkça ifade ediliyor. Bununla birlikte, eğer işverenin kusuru nedeniyle işçinin bu ödeneği İŞKUR’dan talep edebilmesi imkansız hale gelirse, genel hükümlere göre, zarar karşılığı tazminat talep edebileceği de belirtiliyor. Başka bir deyişle; işçi İŞKUR’dan işsizlik ödeneği almazsa ve işverenin kusuru varsa, işverenin maddi tazminat ödeyebileceği anlatılmak isteniyor. Bu noktada, işverenin kusurunun müeyyidesini ele almak gerekiyor.
İşsizlik sigortası ile ilgili işverenin kusurlu davranışı, İşten Ayrılma Bildirgesi (İAB)’ni hatalı düzenlemek, ya da hiç düzenlememek, ödeneğe hak kazanmak için gerekli prim miktarlarını eksik ödemek ya da hiç ödememek şeklinde olabileceği gibi, söz konusu belgenin yasal süresi dışında verilmesi şeklinde de ortaya çıkabilir. Bütün bu hallerde gerek 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu, gerekse 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nda idari para cezası ağırlıklı müeyyidelere yer veriliyor.
Karardan anlaşılamamakla birlikte, bu hallerden biri nedeniyle dava konusu olayda işçinin işsizlik ödeneği alması imkansız hale geliyor. Bu halde dahi, yerel mahkemenin işvereni doğrudan işsizlik ödeneğinden sorumlu tutması yönündeki kararı, bu ödeneğin tek yükümlüsünün İŞKUR olması yönünden hatalıdır. Hangi sebeple olursa olsun, kanunen düzenlenmeyen bir yükümlülüğün işverenlere ihdas edilmesi hukuken kabul edilemez. Bu nedenle, işsizlik ödeneğinin kusurlu işveren tarafından ödenmesine hükmedilmesi Yüksek Mahkeme tarafından da hatalı bulunmuştur.
İşçi maddi tazminat isteyebilir
Diğer yandan, işçinin işsizlik ödeneğini alamamasına sebep olacak işveren kusurlarının ilgili kanunlarda cezalandırılmasının, işçinin maddi zararını telafi etmediği de bir gerçektir. İşçinin uğradığı maddi kayıplar, genel hükümler çerçevesinde kusurlu işverenden kusur nispetinde “maddi tazminat” olarak talep edilebilir. Yüksek Mahkeme’nin kararda ortaya koyduğu bu ince tespit önemlidir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, maddi zarara kusuruyla sebep olan işvereni, yükümlü olmadığı işsizlik ödeneğinden sorumlu tutmamaktır. Yüksek Mahkeme, işçinin maddi tazminat talebi bulunmadığı halde, sanki bunun yerine geçecek şekilde, işsizlik ödeneğinin işverenden tahsili yönündeki yerel mahkeme kararını hukuka uygun bulmamıştır. Yargıtay’ın bu isabetli kararı yerindedir. Dava konusu olayda işçi doğrudan işsizlik ödeneğini değil, işverenin kusurlu davranışı sonucu İŞKUR’dan alamadığı işsizlik ödeneği kaybı nedeniyle bir maddi tazminat talep etmeliydi. Bu takdirde, belirlenecek maddi tazminattan işveren genel hükümlere göre sorumlu tutulabilirdi. Yerel mahkemenin isabetsiz de olsa, sosyal güvenlik sistemimizin zayıf oluşu nedeniyle işçinin bu haktan mahrum kalmasını önleme amacıyla işveren aleyhine karar vermiş olduğu düşünülebilir. Böyle de olsa, fatura işverenlere kesilmemeli, işsizlik ödeneğinden daha fazla işsizin yararlandırılmasının yolları aranmalıdır.
İşsizlik ödeneği almak kolaylaştırılmalı
İŞKUR tarafından işsizlik sigorta fonu ile ilgili yayımlanan 2007 Şubat bülteni verilerine göre, 31.1.2007 tarihi itibarıyla Fon’un toplam geliri 25.5 milyar YTL’ye ulaşmıştır. İşsizlik Sigorta Fonu’ndan yapılan ödemeler ise sadece 1.2 milyar YTL seviyesindedir. Bu Fon’dan yararlanan işsiz sayısı ise 98 bin civarındadır.
Görülmektedir ki, mevcut düzenlemede işsizlik ödeneği alma şartları ağırdır ve bu nedenle Fon’dan yararlanan işsiz sayısı azdır. Bu ödenekten yararlanacak işsizlerin kapsamı artırılmalıdır. Bunun için de öncelikle prim ödeme şartlarının yeniden değerlendirilmesi ve daha az prim ödeyenlerin de işsizlik ödeneğinden yararlandırılması yoluna gidilmelidir. Esasen Sosyal Devlet’in üzerinde olan yükümlülükler, sosyal güvenlik sistemimizin zayıflığı nedeniyle işverenlerin üzerine atılmamalıdır. İşverenlerin sorumluluğu sosyal güvenlik zayıflıklarının telafi edilmesini üstlenmek değil, istihdam sağlamak ve sanayii güçlendirmektir. Mevcut düzenlemeler buna müsait zemini sağlayacak şekilde yeniden ele alınmalıdır.
Kaynak: MESS İşveren Dergisi, Mart 2007