Danıştay Son Noktayı Koydu: İş Güvencesi Tazminatından Gelir Vergisi Kesilemez

iş güvencesiNağme Hozar, MESS Müşavir Avukatı

4857 sayılı İş Kanunu’nun yürürlüğe girmesinin üzerinden 4 yıl geçmiş ve çoğu konuda artık yargı içtihatları yerleşmeye başlamış olsa da bazı konularda hala tam anlamıyla bir fikir birliğinin oluştuğu söylenemez. Bu konulardan biri de işveren tarafından yapılan feshin geçersiz kabul edilip işçinin işe iade edilmesine rağmen işverence işe başlatılmaması halinde ödenecek tazimatın vergi boyutudur.

İş Kanunu’nun “Geçersiz sebeple yapılan feshin sonuçları” başlıklı 21. maddesine göre; işverence geçerli sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli olmadığı mahkemece tespit edilerek feshin geçersizliğine karar verildiğinde, işveren, işçiyi bir ay içinde işe başlatmak zorundadır. Ne var ki, işveren, işçiyi başvurusu üzerine işe başlatmazsa, işçiye en az dört aylık ve en çok sekiz aylık ücreti tutarında tazminat ödemekle yükümlü olacaktır. İşte öğretide tartışmalı hususlardan birisi de uygulamada “iş güvencesi tazminatı” olarak da bilinen söz konusu bu tutardan gelir vergisi kesilip kesilmeyeceğidir.

Konuyla ilgili bir görüş birliği yok

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 09.10.2003 tarih ve 2003/12544 Esas, 2003/16689 Karar sayılı kararında iş güvencesi tazminatı belirlenirken bunun, davacının brüt ücreti üzerinden hesaplanması gerektiği, zira gelir vergisi ve damga vergisi yükümlüsünün davacı olduğu sonucuna varılmıştır. Maliye Bakanlığı ile İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın konuyla ilgili yayımladığı muktezalarda da, iş sözleşmesi feshedilen işçilerin, bu işleme karşı açtıkları işe iade davalarını kazandıkları halde işe başlatılmamaları nedeniyle yargı kararları doğrultusunda yapılan ödemelerin vergilendirilmesi ve ayrıca bu ödemeden damga vergisi kesilmesi gerektiği yönünde görüş bildirilmiştir. Öğretide kimi akademisyenler ise farklı hukuki esaslardan yola çıkarak yukarıda belirtilen görüşün aksine iş güvencesi tazminatından gelir vergisi kesintisi yapılamayacağı sonucuna ulaşmaktadır.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 61. maddesinin birinci fıkrasında ücretin, işverene tabi belirli bir işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatler olduğu ifade edilmektedir. Aynı maddenin ikinci fıkrası ise ücretlerin ödenek, tazminat, kasa tazminatı (mali sorumluluk tazminatı), tahsisat, zam, avans, aidat, huzur hakkı, prim, ikramiye, gider karşılığı veya başka adlar altında ödenmiş olması veya bir ortaklık münasebeti niteliğinde olmamak şartı ile kazancın belli bir yüzdesi şeklinde tayin edilmiş bulunmasının onun mahiyetini değiştirmeyeceğini belirtmektedir. Aynı Kanun’un 25. maddesi de, gelir vergisinden müstesna tazminat ve yardımları saymaktadır. Buna göre işsizlik sebebiyle verilen tazminat ve yapılan yardımlar gelir vergisinden müstesnadır.

Ücretin esaslı unsuru “İşyerine bağlı olarak çalışma”

Öncelikle, Kanun’daki tanıma göre, bir ödemenin ücret sayılabilmesi için, bunun bir hizmet karşılığı olması, işverene tabi belirli bir işyerine bağlı olarak çalışılması, ödemenin para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatler şeklinde olması gerekmektedir. Şöyle ki; burada işçinin işe iadesi için işverene süresi içinde müracaatı halinde hak kazanacağı en çok dört aylık ücreti ve diğer hakları ile iş güvencesi tazminatını karşılaştıracak olursak: İşçi tarafından açılan bir işe iade davasında, işveren tarafından yapılan feshin geçersizliğine ve işçinin işe iadesine karar verilmekle iş sözleşmesinin kesintisiz devam ettiği kabul edilir. Bu yüzdendir ki, işçi, bu sürenin en çok dört ayı kadar bir süre fiilen çalışmadığı halde sanki çalışmış gibi ücreti ile diğer haklarını alır. Dolayısıyla bu ödemeden gelir vergisi kesintisi yapılması gerektiği hususunda tereddüt yoktur çünkü ücretin tanımında yer alan “işyerine bağlı olarak çalışma” unsuru gerçekleşmiş kabul edilmektedir. Halbuki iş güvencesi tazminatı işçinin işverene gördüğü bir hizmetin karşılığı değildir. Söz konusu tazminat, işe iadesine karar verilen işçiyi işe başlatmayan işveren için öngörülmüştür. İşverenin işe başlamak için başvuran işçiyi işe almadığı tarihte taraflar arasındaki iş ilişkisi sona ermektedir. Artık taraflar arasında bir iş ilişkisinin varlığından söz etmek mümkün olmadığından yapılan ödemenin “ücret” adı altında değerlendirilmesi de söz konusu olamayacaktır.

Zira, Gelir Vergisi Kanunu’nun 61. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen tazminatların iş güvencesi tazminatı ile örtüştüğü de söylenemez çünkü bu fıkra ile amaçlanan ücret adı altında olmamakla birlikte değişik adlar altında olmakla birlikte değişik adlar altında ödenen ücretin, ücret niteliğini koruyacağı ve dolayısıyla vergilendirmeye tabi tutulacağıdır. Kısacası söz konusu fıkra, iş ilişkisinin halen devam ettiği durumları kapsamaktadır. Bu yüzdendir ki bu tazminatın Kanun’un 25. maddesinde vergiden müstesna tutulan işsizlik sebebiyle ödenen bir tazminat olarak kabul edilmesi ve vergilendirilmemesi gerekir.

Tartışmalar son buldu

Danıştay Üçüncü Daire Başkanlığı, 15 Haziran 2007 tarih ve 26553 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 15.2.2007 tarih, 2006/3799 Esas, 2007/414 Karar; 15.2.2007 tarih, 2006/3800 Esas, 2007/415 Karar ve 15.2.2007 tarih, 2006/3801 Esas, 2007/416 Karar sayılı kararlarıyla tüm bu tartışmalara son noktayı koymuştur. Karar şöyle;

“…Sözleşmenin feshinin geçersizliğine ve çalışanın işe iadesine karar verilmesi üzerine bu istemle başvurulmasına karşın işe başlatmayan işveren aleyhine hükmolunan tazminatın ödenmesi, iş sözleşmesinin tarafları arasındaki çalışma ilişkisinin sona ermesi sonucunu yaratmaktadır.

Gelir Vergisi Kanunu’nun 61’inci maddesinde ücret ve ücret sayılan ödemelerin ortak özelliği, bu ödemelerin çalışan işverene bağlılığı ve hizmet karşılığı sağlanan para ile temsil edilen yahut edilebilen ödemeler olmasıdır.

Çalışanı işe iade etmeyerek çalışma ilişkisini sona erdiren işveren tarafından yargı kararında öngörüldüğü için ödenen tazminat, ücret sayılan ödemelerin ortak özelliklerini taşımadığından, bu ödemelerden Gelir Vergisi Kanunu’nun 61’inci ve 94’üncü maddesinin birinci fıkrasına bağlı (I) işaretli bent uyarınca vergi kesintisi yapılmasına olanak bulunmamaktadır.

Yargı kararıyla işe iadesine karar verilen davacıya, başvurusuna rağmen işe başlatılmayarak işsiz bırakılması nedeniyle işverence yapılan bu ödeme; Gelir Vergisi Kanunu’nun 25’inci maddesinin birinci fıkrasına bağlı (I) işaretli bentte vergiden müstesna tutulan işsizlik sebebiyle verilen tazminat niteliğinde olduğu halde, 25’inci maddede sadece çalışanlara ödenen kıdem tazminatının 24 aylığı aşmayan kısmının vergiden  müstesna tutulduğuna dayanılarak verilen hükmün bozulması gerekmiştir…”

Böylece, artık iş güvencesi tazminatı gelir vergisine tabi olup olmadığı hususuna açıklık getirilmiş, Danıştay tarafından bundan böyle bu tazminattan gelir  vergisi kesintisi yapılmayacağı hükme bağlanmıştır.

Kaynak: MESS İşveren Gazetesi, Temmuz 2007

 

Hakkında iskanunu

Göz atın

EYT ile Emekli Olan Personelin İş Güvencesi Hakkı

EYT ile Emekli Olan Personelin İş Güvencesi Hakkı

EYT ile Emekli Olan Personelin İş Güvencesi Hakkı