Nağme Hozar
MESS Müşavir Avukatı
Ülkemiz , “Hizmet İlişkisine İşveren Tarafından Son Verilmesi Hakkında 158 sayılı Sözleşme”yi 1994 yılında onaylamış, 15 Mart 2003 tarih 4773 sayılı Kanun ve 10 Haziran 2003 tarih 485 sayılı Kanun ile de iç hukukuna aktarmıştır. Böylece iş güvencesi müessesesi, uygulamada dört yılını doldurmuştur. Ne var ki, mevcut düzenlemeler, uygulamada bazı problemleri de beraberinde getirmektedir.
Katı Şekilde Yaklaşmak Çözüm Değil
Kanun hükümleri uygulanırken yargılama sonucunda ortaya çıkacak kararların icra kabiliyetinin olup olmadığı son derece önemlidir. Mahkemeler tarafından verilen hükümlerin uygulamada yerine getirilebilmeleri mümkün olmalıdır. Kanun’da yanıtı yer almayan sorunlara katı bir şekilde yaklaşmak yerine olaydaki şartları ve taraflar arasındaki menfaat dengesini dikkate alarak karar vermek çözüm olarak düşünülmektedir.
Söz konusu yasalarda yer alan iş güvencesine ilişkin hükümlerin amacı, bir taraftan işverenlerin işçilerin iş şözleşmelerine keyfi olarak son vermelerini engellemek, diğer taraftan ise işletmelerin varlığını korumaktır. Ancak uygulamada Kanun hükümlerine o kadar sıkı sıkıya bağlı olarak karar verilmektedir ki bırakın işletmenin varlığını korumayı, işverenler, iş yerlerini kapattıktan sonra dahi bazı yükümlülüklerle karşılaşmaktadır.
İşe iade için işyeri bulunmalı
İşyerinin kapanması, yürütülmekte olan işlerin yapılmasına kesin ve devamlı surette son verilmesi demektir. Girişim özgürlüğünün sonucu olarak işverenin işyerini dilediği gibi kapatma özgürlüğüde bulunmaktadır. İşverenin yönetim hakkına dayanarak aldığı işyerini kapatma ve üretim faaliyetine son verme kararı, işe iade ile ilgili hükümlerin uygulanmasını engellemek amacı ile yapılıp yapılmadığı yönünden incelenebilir.
İşe iade taleplerinde asıl istenen işçinin işine iadesi olduğu için, öncelikle ortada bir işveren ile işyerinin bulunması gerekir. Ancak işyeri kapanmışsa, bu takdirde işçinin işe iade kararının uygulanabilirliği de fiilen mümkün olmayacaktır.
Örneğin; eğer işverence yapılan fesih geçersiz kabul edilmiş ancak yargılama esnasında işyeri kapanmışsa ne olacaktır? Yargıtay tarafından söz konusu konuya ilişkin olarak açılan bir işe iade davasında verilen karar, uygulanabilirliği açısından tartışmaya açıktır.
“İşyeri” yoksa işe iade hükmü nasıl uygulanacak?
Yargıtay 9.HD’nin 25.12.2006 tarih, 2006/27396 Esas ve 2006/34577 K. Nolu Kararı’nda davacının iş şözleşmesi “işyerinde siparişlerin azlığı ve genel ekonomik nedenler” gerekçe gösterilerek feshedilmiştir. Ancak fesih işlemi yapıldıktan yaklaşık 4 ay sonra işyeri kapanmıştır. Yerel mahkeme, dava konusu işyerinin kapandığı, kapatma işleminin Kanun’a uygun olduğu, işçinin çalıştırılacağı yerin kalmadığı ve verilecek işe iade kararının bir anlamının olmadığı gerekçesiyle karar verilmesine yer olmadığına hükmetmiştir. Yargıtay ise feshin yapıldığı tarihte işyerinin kapanma olgusundan bahsedilemeyeceği ve feshin ekonomik nedenlere dayanılarak yapılmış olmasına rağmen fesih sonrası yeni işçi alındığından bahisle işveren tarafından yapılan feshi geçersiz kabul etmiştir. Karar şöyle devam etmektedir: “Davacının işe iadesine karar verilmesi gerekirken işyeri fesihten sonra kapanmış olduğundan söz edilerek davanın konusuz kaldığı ve bu nedenle karar verilmesine yer olmadığına şeklinde hüküm kurulması hatalıdır. Belirtmek gerekir ki, fesihten sonra işyerinin kapanmış olması iş iadeye ilişkin hükmün infazı ile ilgili hukuki bir sorundur. Bu husus, ileride açılacak boşta geçen süre ücreti ve işe başlatmama tazminatı ile ilgili davada tartışmalıdır. Mevcut olgulara göre davacının işe iadesine karar verilmesi gerekirken, …davanın reddine karar verilmiş olması hatalıdır.” Yargıtay, sonuç olarak işverence yapılan feshin geçersizliği ve işçinin işe iadesine, işe başlatmama halinde tazminat ile 4 aylık ücret ve diğer haklarına hükmetmiştir.
İcra kabiliyeti olan kararlara ihtiyaç vardır
Feshin yapıldığı tarihte işyerinin açık bulunduğu ve işveren, feshi ekonomik nedenlere dayandırmışsa da fesih sonrası yeni işçi aldığı için yaptığı feshin geçersiz olduğu konusunda şüphe yoktur. Zira, sonradan işyerinin kapanmış olması feshi hiçbir şekilde geçerli kılmaz. Ancak sorun, hüküm verilirken işyerinin kapanmış olduğunun bilinmesine rağmen işçinin işe iadesine ve süresinde işe başlatılmaması halinde tazminata karar verilmiş olmasıdır. Zira işverenin, artık istese de işçiyi işe başlatamayacağı açıktır, çünkü işçiyi çalıştıracağı bir “işyeri” kalmamıştır. İşverenin içinde bulunduğu şartların işyerinin kapatılmasını gerektirip gerektirmediği tamamen kendi takdirine kalmış bir husustur. Önemli olan diğer tüm haklar gibi işverenin bu hakkını dürüstlük kuralları çerçevesinde kullanmış olmasıdır. Zaten olayda, işverenin yönetim hakkına dayanarak aldığı işyerini kapatma kararının, işe iade ile ilgili hükümlerin uygulamasını engelleme amacı taşıdığı ya da söz konusu hakkın başkaca bir nedene dayanarak kötüye kullanıldığı yönünde bir iddia da mevcut değildir.
Esneklik, dünya uygulamaları için önemli bir gereksinim olduğu kadar Türkiye için de önemlidir. İş güvencesine ilişkin yürürlükte olan düzenlemelerin çoğunun ülkeden daha katı olduğu düşünüldüğünde, söz konusu kanun hükümlerini dar yorumlamamak gerekir.
Kaynak: MESS İşveren Gazetesi