Günümüzde çalışma sürelerinde esneklik düzenlemeleri, işletmelerin ve ulusal ekonomilerin rekabet edebilirliğini artırmak için kullanılmakta ve işsizlikle mücadelenin en önemli aracı olarak değerlendirilmektedir.
Dünyada ve AB’de yaşanan gelişmeler karşısında Türk çalışma mevzuatının da çağdaşlaştırılması ve günümüz ihtiyaçlarına uygun hale getirilmesi gündeme gelmiş ve 4857 sayılı İş Kanunu 10 Haziran 2003 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Haziran ayında 5. yılını tamamlayan 4857 sayılı İş Kanunu, uluslararası çalışma normlarına uyumlu bir çalışma mevzuatının oluşmasında ilk adımı atarak çalışma sürelerinde esneklik ile ilgili hükümleri mevzuatımızda ilk kez hüküm altına almıştır.
Çalışma sürelerinde esneklik düzenlemelerinin rekabet edebilirliğin artırılması ve işsizlikle mücadele konularında olumlu etkiler doğurabilmesi için söz konusu hükümlerin uygulanabilirliğinin sağlanması gerekmektedir.
Esneklik kağıt üzerinde…
Bu çerçevede, 4857 sayılı İş Kanunu’nda yer alan esneklik hükümlerinin etkin bir biçimde uygulanıp uygulanmadığını ortaya koymak amacıyla Sendikamızca “MESS Üyelerinde Çalışma Süreleri” adlı araştırma hazırlanmış ve çalışma sürelerinde esneklik hükümlerinin uygulanma durumu analiz edilmiştir. Araştırma sonuçları, mevzuatımızdaki esneklik hükümlerinin AB normlarının altında kaldığını, sanayinin ihtiyacını gidermediğini ve gerekli esnekliği sağlamakta yetersiz olduğunu ortaya koymaktadır.
4857 sayılı İş Kanunu eski Kanun’dan farklı olarak haftalık çalışma süresinin işyerlerinde eşit şekilde bölünerek uygulanması kuralını değiştirerek bunun taraflarca aksinin kararlaştırılabileceği esasını öngörmektedir. Ancak “MESS Üyelerinde Çalışma Süreleri” araştırması, ankete cevap veren MESS üyesi işyerlerinin %97.8’inde haftalık normal çalışma süresinin haftanın çalışılan günlerine eşit olarak dağıtıldığını ve denkleştirme uygulamasının da MESS üyesi işyerlerinin yalnızca %20.1’inde uygulandığını ortaya koymaktadır. Bu durum, söz konusu hükmün uygulama alanının olmadığını gözler önüne sermektedir. Araştırmanın sonuçlarına göre, MESS üyesi işyerlerinin %97.8’inde haftalık normal çalışma süresi haftanın çalışılan günlerine eşit dağıtılmaktadır.
En popüler uygulama telafi çalışması
İş Kanunu ayrıca telafi çalışmasına ve kısa süreli çalışmaya ilişkin esasları da mevzuatımızda ilk kez düzenleyerek; zorunlu nedenler, ekonomik kriz ve benzeri durumlarda hem işveren, hem de çalışanlar açısından sağlıklı çözümler getirilmesini amaçlamıştır. Bu iki çalışma biçimi arasında kendisine uygulama alanı bulabilen çalışma türü, telafi çalışması olmuştur. Gerçekten de “MESS Üyelerinde Çalışma Süreleri” araştırmasına göre, esneklik hükümlerinin uygulandığı MESS üyesi işyerlerinde %90.7 oranıyla gerçekleştirilen en önemli uygulama; şartları oluştuğunda telafi çalışması yapılmasıdır. Buna karşılık MESS üyesi işyerlerinin %97.1’inde kısa çalışma uygulaması yapılmamaktadır. Bu da kısa çalışma konusundaki hükmün “ölü doğmuş” bir hüküm olduğunu ortaya koymaktadır.
Kısa çalışma sorunu hala çözümsüz
Araştırmamızın ortaya koyduğu gerçekler bu yöndeyken, geçtiğimiz günlerde yayımlanan ve kamuoyunda istihdam Paketi olarak bilinen 5763 sayılı İş Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’la; İş Kanunu’nun kısa çalışmaya ilişkin maddesi yürürlükten kaldırılarak benzer nitelikte bir hüküm 4447 sayılı işsizlik Sigortası Kanunu’na eklenmiştir. Ancak maddenin içeriğinde herhangi bir değişiklik yapılmamıştır. Halbuki “MESS Üyelerinde Çalışma Süreleri” araştırma sonuçlarının da gösterdiği gibi, yalnızca “genel ekonomik kriz veya zorlayıcı sebepler” halinde kısa çalışma uygulaması yapılmasına izin veren İş Kanunu’nun söz konusu maddesinin bugüne kadar uygulama alanı bulamadığı bir gerçektir. Bu bakımdan söz konusu düzenleme, İş Kanunu’ndan çıkarılıp İşsizlik Sigortası Kanunu’na eklenirken, kısa çalışma uygulamasında genel ekonomik kriz veya zorlayıcı sebeplerin yanı sıra “sektörel krizlerin” de dikkate alınmasına ve işyerlerinde ortaya çıkacak kriz durumunda tarafların anlaşmasıyla kısa çalışma yapılabilmesine ve çalışılan süreye göre ücret ödenmesine imkân tanıyacak düzenlemeler getirilmesi, bu esnek çalışma biçiminin uygulanabilirliğini sağlamak açısından doğru olacaktı.
MESS Üyelerinde Çalışma Süreleri Araştırması, 4857 sayılı İş Kanunu’nun var olan çalışma sürelerinde esneklik hükümlerinin uygulanmadığını ortaya koymuştur. Yine Araştırma’ya göre bunun en önemli nedeni; “esneklik kavramının anlamı, avantaj ve dezavantajları konusunda bilgi ve farkındalık düzeyinin düşük olması”dır. Halbuki AB düzeyinde yapılan araştırmalar, çalışma sürelerinde esneklik uygulamalarından hem işçilerin, hem de işverenlerin yarar sağlayabileceklerini göstermektedir. Nitekim 2004 yılında Avrupa Yaşam ve Çalışma Şartlarını Geliştirme Vakfı tarafından 21 AB üyesi ülkede gerçekleştirilen “Avrupa Şirketlerinde Çalışma Süresi ve Iş-Yaşam Dengesi” konulu araştırmaya göre işveren ve İŞÇİ tarafları, çalışma sürelerinde esneklik uygulamalarının, çalışma saatlerinin iş yüküne daha iyi uydurulmasına neden olduğu görüşünü taşımaktadır. Bunun da daha yüksek bir iş tatminine neden olduğu da araştırma sonuçlarında ortaya konulmuştur.
Bu çerçevede çalışma süreleri düzenlemeleri ile iş ve yaşam dengesi AB’nin siyasi gündeminde önemli yer tutmaktadır. Özellikle esnek çalışma düzenlemeleri işletmelerin ve ulusal ekonomilerin rekabet edebilirliğini artıran bir araç olarak değerlendirilmektedir.
Farkındalık düzeyi artırılmalı
Avrupa Birliği’nde yaşanan bu gelişmeler, ülkemizde esneklikle ilgili düzenlemelerin uygulanması konusunda karşılaşılan güçlüklerin aşılmasına ilişkin olarak gerekli çalışmaların acilen yapılmasının önemini bir kere daha gözler önüne sermektedir. Bu nedenle esneklik kavramıyla ilgili bilgi ve farkındalık düzeyinin artırılarak 4857 sayılı iş Kanunu’nun uygulamada zorluklarla karşılaşılan maddelerinin amaca uygun ve uygulanabilir hale getirilmesi gerekmektedir.
Kaynak: MESS İşveren Gazetesi, Haziran 2008