Av. Cüneyt DANAR
İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Uzmanı ve Bilirkişisi
Bilindiği üzere yıllık ücretli izne çıkan işçilerin almış oldukları yıllık izin ücretlerinden eski adıyla iş kazası ve meslek hastalığı primi, yeni adıyla ve miktarıyla kısa vadeli sigorta kolu primi kesilmemektedir.
Bu uygulama yürürlükten kaldırılan 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu döneminde de bu şekildeydi. Esasında 5510 sayılı SSGSS Kanunu döneminde de aynı uygulama devam etmektedir.
Ancak SGK bugünlerde sisteme giren kullanıcılara hukuka aykırı bir şekilde, 1 Ekim 2008 tarihinden itibaren 5510 sayılı Kanun gereğince yıllık izin ücretinden de kısa vadeli sigorta primi kesileceği yönünde uyarı vermektedir. Yani SGK, yıllık izin ücretinden tüm sigorta kollarına tabi prim kesintisi yapmaya çalışmaktadır. Üstelik, Kurum’u arayan işverenlere artık uygulamanın bu yönde olacağı ve buna ilişkin bir genelge de çıkarılacağının söylendiği şeklinde duyumlar alınmaktadır.
Anlaşmazlık nerede?
Yıllık izin ücretinden kısa vadeli sigorta kolları primi kesilmeyeceğine dair uygulamanın hukuki dayanağı 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu veya 5510 sayılı SSGSS Kanunu değil, 4857 sayılı İş Kanunu’nun “Sigorta primleri” başlıklı 61. maddesidir.
İş Kanunu’nun 61. maddesi; “Sigortalılara yıllık ücretli izin süresi için ödenecek ücretler üzerinden iş kazaları ile meslek hastalıkları primleri hariç, diğer sigorta primlerinin, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunundaki esaslar çerçevesinde işçi ve işverenler yönünden ödenmesine devam olunur.” hükmünü düzenlemektedir.
Kanun’un 61. maddesinde geçen “506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunundaki” ifadesi, 5510 sayılı SSGSS Kanunu’nun 104. maddesinin birinci fıkrası uyarınca, 5510 sayılı SSGSS Kanunu olarak anlaşılmalıdır. Yani eski Kanun’a yapılan atıflar, yeni Kanun’un ilgili maddelerine yapılmış olarak değerlendirilmesi gerekir. Ne var ki SGK, İş Kanunu’nun 61. maddesinde sanki SSGSS Kanunu’na atıf yapılmıyor gibi düşünmekte ve bu istisnayı yok saymaktadır. Anlaşmazlık da bu noktada ortaya çıkmaktadır.
Diğer yandan, 28 Eylül 2008 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ve prime esas kazançları düzenleyen Tebliğ’in “2.1.6- Kanunda istisna olarak sayılmayan diğer ödemeler:” başlıklı bölümünde; “4857 sayılı Kanunun 61 inci maddesindeki istisnai hüküm üzerinde durulmaksızın hak kazanıldığı halde kullanılmayan yıllık izin süresi için ödenecek ücretlerden de kısa vadeli sigorta kolları primi kesilecektir.” hükmüne yer verilmektedir.
Tebliğ hükmü doğru ancak SGK istediği gibi anlıyor!
Tebliğ’de yer alan bu hüküm aslında doğru ve yeni bir düzenleme getirmiyor. Tebliğ’in bu bölümü şunu anlatmaya çalışıyor:
İş Kanunu’nun “Sözleşmenin sona ermesinde izin ücreti” başlıklı 59. maddesinin birinci fıkrasına göre; iş sözleşmesinin herhangi bir nedenle sona ermesi halinde, işçinin hak kazanıp da kullanamadığı yıllık izin sürelerine ilişkin ücreti, iş sözleşmesinin sona erdiği tarihteki ücreti üzerinden işçiye ödenir. Yani hak kazanılıp da kullanılamayan yıllık izin, ancak iş sözleşmesinin sona ermesi anında nakde dönüşür ve işçiye ödenir. İşte bu durumda kullanılamayan yıllık izne ilişkin ücret ödenirken, bu ücretten tüm sigorta kollarına tabi prim kesilir, İş Kanunu’nun 61. maddesindeki istisna uygulanmaz.
Tebliğ, zaten mülga 1475 sayılı İş Kanunu döneminden beri yapılan bir uygulamayı hüküm haline getirmektedir. Yoksa, yıllık izne çıkanların ücretlerinden de kısa vadeli sigorta kolu primi kesilmesi gerekir dememektedir.
Zaten Tebliğ’in bu hükmünde yer alan “hak kazanıldığı halde kullanılmayan yıllık izin süresi için ödenecek ücretlerden” ibaresiyle de bu anlatılmak istenmektedir. Başka bir deyişle, işçi kullanması gereken yıllık iznini zamanında kullanamayacak, zamanında kullanılamayan bu iznin ücreti ödenirken kısa vadeli sigorta kolu primi de kesilecek.
Ne var ki Kurum, SSGSS Kanunu’nda yer almayan ve daha alt bir düzenleme olan Tebliğ’de yer alan söz konusu hükmü işine geldiği gibi anlamakta ve yıllık izne çıkanlara ödenecek ücretten de tüm sigorta kollarına ilişkin prim kesmeye çalışmaktadır.
Bir an için Kurum’un yaklaşımı doğru kabul edilse bile, Kanun’da olmayan bir düzenlemenin Kanun’un dışında ve üzerinde olacak şekilde daha alt bir hukuk normu olan Tebliğ ile yapılması hukuken mümkün değildir. Tebliğ bu anlamı taşıyacaksa, açılacak bir dava ile iptal edilmesi gerekmektedir.
Kanun’un doğru uygulanması gerekir
Toplumun her kesimini yakından etkileyen sosyal güvenlikle ilgili bir kanunun, doğru uygulanması gerekir. Yapılacak yanlışlık büyük zararlar doğurabileceği gibi, bu yanlışlığın bilerek yapılması, kişilerin Kurum’a duydukları güveni zedeleyebilir. Bunun sonucu kayıt dışılığın teşvik edilmesine kadar varabilir. Kurum’un bilerek bu yanlışı yapması, işverenlerin kayıt dışına kaçmasını teşvik edecek niteliktedir. Umarız SGK bu yanlışı görür, uyarılarımızı dikkate alır ve bu yanlıştan döner. İşverenler de ilk uygulamayı hukuka uygun bir şekilde ve gönül rahatlığıyla yapar.